Kayıtlar

Aç Kapıyı Melek, Ben Geldim

Resim
Mart ayında bir gün, bir Cuma günü. Saat öğleden sonra 4:30. Sabah hava sıcaklığı eksi otuz santigrat derece idi, şimdi ısındı biraz, yalnızca eksi on. Ah Ottawa, söyle yetmedi mi artık bu kış?  İşten koşar adım çıkıyorum. Melek otoparkta beni bekliyor. Önce camları kaplamış olan buzu elimdeki uzun saplı plastik spatula ile bir güzel kazıyorum. Eğer dünyanın bu köşesinde yaşamayı hayal ediyorsa oralarda birileri, işte bu gerçeği de hayallerinin bir köşesine dahil etmeli...

Yukon Yaşar

Resim
Ayağındaki terliği plakçalara doğru fırlatmayı ve bu sayede küçük ölçekli de olsa bir deprem yaratmayı düşündü. Hemen vazgeçti, zira terliğin gittiği yerden kendi kendine geri dönmesi takılmış plağın kendiliğinden çözülmesinden daha olanaksızdı. Ah be Louis, ne olurdu uğraştırmasan şimdi sabah sabah? Ne olurdu yani takılmasan böyle ufak tefek şeylere, “Eee Yaşarcığım, nerde kalmıştık” der gibi, yıllarca kekelemiş bir dilin apansız çözülüşü gibi coşkuyla tamamlayıversen cümleni?

Biz Kaç Kişiyiz?

Resim
Kimse fark etmese de ayakta zor duruyorum. Garajİstanbul’da, sağa sola dağılmış, kalabalık denilemeyecek bir izleyici kitlesinin içinde tek başımayım. Yıllardan 2013. Yanılmıyorsam Mayıs. Sahnede Hüsnü Arkan var. Salonda “Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan / Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan” gibi bir takım Tarancı dizeleri yankılanıyor. İnsanın içi acımaz mı? Benim biraz acıyor...

Yakamozu Yakalamak

Resim
Onu dinlerken kenarları kırışmış gözlerine, kavruk yüzüne dikkatle bakıyorum. Hayatın aslında ne kadar adaletsiz olduğunu, gözlerimizi açtığımız andan itibaren göreceğimiz, duyacağımız, tadacağımız her şeyin, her mutluluğun, her aşkın, her acının sınırlarının aslında nasıl da kesin çizgilerle belirlenmiş olduğunu düşünüyorum. Öyle güçlü çizgiler ki bunlar, üzerlerinden atlayıp öte yana geçmek, başka bir coğrafyadaki başka çizgilerin içine atlayabilmek hiç de kolay değil...

Aşk Olsun Susan Hanım!

Resim
Yarım saat kaldı. Şunu da halledip kalkayım. Ne halletmesi? Bir öncekini 20 dakikada bitirdiğimi unuttum mu? Geç kalacağım. Hızlıca yapsam? Hemen başlasam? Delirdim herhalde, yine evden koşarak, telaş içinde mi çıkmak istiyorum? Kendime üç beş dakika sakince yürüme fırsatı vermeden, çevreme bakmadan, öylesine uçar gibi mi gitmek istiyorum? Allah allah, sakin sakin yürümekmiş, yürüyeceğim de ne olacak, akşama kadar yürümedim mi, başım göğe mi erdi?

Ben Geldiğim Zaman

Resim
United Airlines’ın UAL5544 sefer sayılı uçuşu ile Chicago’ya seyahat edecek yolcuların dikkatine… Lütfen biniş kapısına gidiniz… United Airlines’ın UAL5544 sefer sayılı uçuşu ile Chicago’ya seyahat edecek yolcuların dikkatine… Lütfen biniş kapısına gidiniz…  Bu duygusuz sesin bir insandan çıktığına inanmak güç şey doğrusu. Sağa sola serpiştirilmiş rahatsız gri koltuklar, göz alabildiğine uzayıp giden mermer yer döşemeleri ve yolcuların alelacele eğreti keyiflerle kahvelerini yahut biralarını yudumladıkları fazla aydınlık barlar çarpıyor gözüme.

Bulalım O Treni, Theo!

Resim
Bodrum’da denize karşı oturuyorum bir akşamüzeri. Hayır, akşamüzeri değil bu, başka bir sözcük bulmalı. Woody Allen’ın; “love” sözünden tatmin olmayan karakterine yeni sözcükler icat ettirmesi, “I lurve you, I loave you, I luff you” dedirtmesi gibi.* Güneşin ufuk çizgisinin ardına gömülmeden önce denizi ve gökyüzünü boyadığı bu  acayip rengi anlatan şiirler bulmalı...

Turuncu

Resim
Senden ibaret değildi hayat /  Yollar yapraklar vardı mevsimler ve başka şeyler

Gitti mi?

Resim
Öyle hemen gitmedi kaldı biraz sokakta /  Kediye bir şey dedi duymadım, birkaç mısra iliştirdi kuyruğuna

Dispanserin Bahçesinden Işıltılı Caddelere

Resim
Lise çağımdaydım. Evim Balıkesir’deydi. Ailem, arkadaşlarım, tüm yaşantım orada, o küçük ve sevimli şehrin içindeydi. Sevimli olmasına sevimliydi ama, tüm diğer taşra kentleri gibi Balıkesir de insana dört duvar arasında kalmış hissi veren, sınırlı, kapalı bir yerdi. Sanki hayatın bir fragmanını yaşıyorduk orada, gerçeği kentin duvarlarının ötesinde; İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’deydi. Gürül gürül akıyordu da hayat, biz orada öylece duruyor gibiydik, sanki.

Ne Çabuk ?!

Resim
Bugün bir fotoğraf stüdyosunda oturmuş vesikalık fotoğraflarımın basılmasını beklerken, zaman dursun istedim. Öylece donsun; havaya dağılan sis gibi, olduğu yerde kıpırdamadan asılı kalsın, beni daha fazla korkutmasın, sıkıştırmasın, gözlerimi hüzünden ya da hırstan doldurmasın istedim. Kimsenin ilişmeyeceğini bilsem; o soğuk, rastgele mekandaki biçimsiz sandalyede süresiz oturabilirdim.

Önemsiz Bir Beyoğlu Hikayesi

Resim
Dolmuşlar beni şehrin vahşi kalabalığından kurtarıp eve götürmek için sıraya girmiş bekliyorlardı. Hepsi de birbirinden çirkindi. Sıradan bir günde olsam gidip en öndekine biner, kapıya en yakın boş koltuğa oturur, cebimdeki bozuk paraları kurcalamaya başlardım.  Öyle yapmadım. Bugün seninle buluşacaktık!  Bugün yüz yıllık bekleyişin ardından yeniden seni görecektim.  Sarı dolmuşların dizildiği sokağı hızlıca geçip Fransız Konsolosluğu’nun karanlık duvarı boyunca yürüdüm.

İlhan Berk'in Gölgesi

Resim
mor bir sabah sokağında Bodrum'un /  ellerimi tutmuşken üstelik /  çocukluğumun elleri /  karşıma çıktı /  ceketini asmış bir şairin /  köprüden geçerken /  yere düşürdüğü gölgesi ...

Haliç'ti, Karanlıktı, İkimizdik

Resim
Olmayacak şey vapurların vurulması, kulelerin aşık olması, yahut iskelelerin batması. Bir kentin özeleştirisini bu denli açık yüreklilikle yapması, ya da daha yaygın deyişle, kendi masalını bu denli gerçek ve içten yaratması. Olmayacak şey, İstanbul’un bana bunları yazdırması!  İkimizdik. Birdenbire oldu. Karanlıktı.  Rakı içiyorduk ama rakıdan değildi başımızın dönmesi. Rüzgar uğulduyordu dışarıda. Uzun zamandır unuttuğumuz bir tat, bir anlık bir his, insanın içini yakıveren bir mide sancısı içindi her şey.

Nedostaješ mi, Sarajevo!

Resim
Bu yaralı ve güzel kentin sokaklarında gezinirken seni düşünüyorum Bağdat. Çocuklarını, annelerini, kızlarını düşünüyorum. Burada batan güneşin oradan nasıl göründüğünü, yıllar sonra nasıl görüneceğini, onu seyredenlerin gözlerinin önünden hangi resimlerin geçeceğini.. Sizi düşünüyorum Beyrut, Kabil ve Musul; sizi ve olanca yalnızlıklarına inat gülümseyen insanlarınızı..

Show Must Go On

Resim
Ege’den bir rüzgar esiyor; gözlerime dokunuyor, saçlarıma.. İçimde birikip duran sözcükleri aktaramadığımı fark ediyorum. Rüzgar alsın hepsini gitsin istiyorum. O kadar tatlı esiyor ki.. O kadar ılık..  Sözcükleri art arda dizme yetimi kaybettiğimden beri kaçıyorum konuşmaktan. Sözcükler, zaman geçtikçe eskiyorlar sanki...

Yazı - Tura

Resim
Atıp atmamakta uzun süre kararsız kaldığım bozuk para, işte şimdi havada..  Tüm çocukluk sorularımın yanıtları ve hatta şairin onuncu kattan boşluğa bıraktığı mısraları.. Oradalar hepsi; parayla birlikte, havadalar. Flütüne aşık olan kızın notaları da orada; bağırıp da duyuramadıklarımın tümü, yani bağırmadan duyurmayı düşlerken yaşlanan çocuk da..

İçelim, Ayvalık!

Resim
Ömrümün kopan zincirlerinden birer halka atıyorum her defasında cebime. Biriken halkalardan yeni bir zincir yapacak, oturtup karşıma rakı içirecek ve zil zurna sarhoş edeceğim onu, tüm zincirler tükendiğinde.  Diğer cebimdeyse, artık birer anı olmuş düşlerim ve düş olmuş anılarım var. Çok eskilerden gelen paslanmış, unutulmuş düşlerim; soğutulmuş anılarım..

Dönsene Arkana

Resim
Bir fotoğraf çektirmek isterdim, dediği gibi Vedat'ın,  vapurun intihar koltuğunda . Bir başıma, aydınlık bir bahar sabahında..  " Dönsene arkana! " diye bağırmak isteyip susar gibi, içimde gizlendiğin yerden çıkıp hemen arkamda durur muydun o fotoğrafta? " Bu fırtına diner mi sence? Bak bahar geldi artık " diye utanır mıydın acaba?  Nesnesini kendine bile söyleyemediğin, yalnızca öznesi ve yüklemi olan cümleler kurup usulca fısıldar mıydın onları  denizin küçük elli fenerine?

Hadi, Yine Gülelim

Resim
Yalıtılmış türküler içinde boşluğa yazılar yazmak... Bu mu sence yaptığımız? İstanbul mavisi olmasa da sözcüklerin, düşüncelerinin sonunda değil de ortasında dursa da yüklemlerin, gülüşün aynı benimkine benziyor işte! Zamanı da değiştirmedi uzaklıklar, kaldığım yerden büyüyorum hala, baksana gözlerime...  Ne o türküler yalıtılmış ve yalnızdır, ne sen, ne de bu donmuş nehir. Bir tek İstanbul’dan kaçıp gelen şu vapur, kaymayı bilmediğinden belki, biraz sıkılmıştır...

Irak Çocuklar

Resim
duydun değil mi /  benim duyduğum gibi?

Roma Termini

Resim
sabahın altısında /  uykusuz bir adam çıktı Roma Garı'ndan

O Şehirler İlk Öpüşlerimizdi

Resim
Çekingen bir elekten geçmişi süzüyorduk /  Nice şehirler buluyorduk onlar ilk öpüşlerimizdi

Gitmek Zamanı

Resim
içimde köprüler yandı kimse bilmedi /  aklımdan neler geçti tuttum kendimi